Ne oluyor!
Sepet
=> Hamsi
=> Kırmızı liste
=> Rosetta
=> İkonakırıcılık
=> Balıklar
=> Mısır
=> Erime
=> GDO
=> Hidrojen
Gezi
Teksas Tommiks
Sinema
Kitap
Galeri
Haberin olsun

Eski Mısır’dan İstanbul’a kalanlar


Mısır, 400 yıla yakın Osmanlı egemenliğinde kaldı. Bu dönemde Eski Mısır buluntularının bir kısmı İstanbul’a getirildi.

                                                                                 Yazı: Haluk Kalafat

Osmanlı İmparatorluğu topraklarında yabancı arkeologların özel izinle ya da devletler arası imzalanan resmi anlaşmalarla yaptığı kazılar 19. yüzyılın sonlarında yoğunlaşmıştı. I. Dünya Savaşı’na kadar Mezopotamya ve Mısır’da yapılan kazılarda buluntular üçe bölünüyordu. Bir parça İstanbul’a, bir parçası yerel müzelere ve üçüncü parça ise kazıyı yapan bilim adamına ya da ülkeye veriliyordu. İstanbul Arkeoloji Müzelerindeki Şark Eserleri Müzesinde sergilenen Eski Mısır eserlerinin büyük çoğunluğu bu şekilde ele geçirildi. Buluntuların çoğu ise 1891 yılında Teb kenti yakınlarında yapılan kazılarda bulundu ve dönemin hıdivi Abbas Hilmi Paşa tarafından İstanbul’a gönderildi. Müzenin Eski Mısır bölümü Mısırlı İbrahim Paşa ve müzenin kurucularından Osman Hamdi beyin babası sadrazam İbrahim Edhem Paşa’nın özel koleksiyonlarını bağışlamasıyla zenginleşti. Son olarak 1872 -1977 yılları arasında İstanbul’da Prusya büyükelçisi olarak görev yapan Joseph M. von Radowitz’in koleksiyonu ise satın alma yoluyla müzeye kazandırıldı.

Eski Mısır eserleri toplu olarak Şark Eserleri Müzesi’nde sergilenmekle birlikte, en önemli parça bugün Sultanahmet meydanında bulunuyor. Dikilitaş olarak anılan bu anıt, Tutmosis Dikilitaşı ya da Theodossius Sütunu olarak da anılıyor. Dikilitaşlar (obelisk) Eski Mısır’da tek parça, genellikle kare kesitli, üst kısma doğru daralan ve tepesi piramit biçiminde sonuçlanan sütunlar olarak yapılırdı. Romalılar Mısır’ı ele geçirdikten sonra birçok dikilitaşı kentlerini süslemek için Avrupa’ya taşıdı. İstanbul’daki dikilitaş da bunlardan biri. MÖ 1547 yıllarında Firavun III. Tutmosis’in Asya’da kazandığı askeri başarıların anısına Yunanlıların Heliopolis adını verdiği Annu kentine dikilmişti. II. Constantinus (337-361) Dikilitaş’ı Nil üzerinden taşıtmış ama Akdeniz’den geçirecek gemi bulamadığı için İskenderiye’ye bırakmıştı. Daha sonra imparator Julianus’un (361–363) emriyle İskenderiyeliler Dikilitaş için özel bir gemi yaptılar. Ancak anıtın tam olarak İstanbul’a hangi tarihte geldiği tam bilinmiyor. Üzerine dikildiği yazıttan, İstanbul’a geldikten sonra bir süre dikilemediği anlaşılıyor: “Devamlı bir suretle yerde duran bu taşı dikme cesaretini İmparator Theodosius gösterdi ve yardımına Proclus çağrıldı. Bu şekilde 32 günde yerine dikildi.”

 Sonuçta 390 yılında I. Theodosius tarafından bugün Sultanahmet maydanı olan Hipodrom’a dikildi. Üzerine konulduğu kaidedeki kabartmalarda I. Theodosius, oğulları, karısı, Arkedios, Honorios ile İmparator II. Valantinianos görülür. Ayrıca Hipodrom sahneleri ve anıtın dikilişini gösteren tasvirler de vardır. Anıtın bugün yüksekliği 19,59 metredir. Alt kısmında yaklaşık altı metrelik kısmın muhtemelen taşınma sırasında kırılmış olduğu sanılıyor. İlk yapıldığında Dikilitaş’ın tepesinde bulunan Dünya’yı simgeleyen tunçtan küre 865’te meydana gelen deprem sırasında düştü ve bir daha yerine takılmadı. Osmanlı döneminde Hipodrom’da birçok değişiklikler yapıldı ve Dikilitaş’ın kaidesi tamamen toprak altında kaldı. 1857’de etrafı kazılarak yeniden ortaya çıkarıldı ve demir parmaklıklarla çevrildi. Bu haliyle Dikilitaş kadim İstanbul’daki en eski eserdir.


Bugün 9 ziyaretçi (10 klik) kişi burdaydı!


Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol