Ne oluyor!
Sepet
Gezi
=> Polonya
=> Paris
=> Amsterdam
=> El-Cem
=> Budapeşte
Teksas Tommiks
Sinema
Kitap
Galeri
Haberin olsun


Rakım: -4,5 metre. Burası Amsterdam.

                                                                               Yazı: Haluk Kalafat

Evlerin handiyse yıkılacakmış da birbirlerine omuz veriyorlarmış gibi durduğu; “Nere gitsem su kesiyor önümü” türünden bir türkü yakmanıza neden olacak kadar çok kanallı; “Buralarda bir yerlerde kesin bir yeldeğirmeni vardır” hissiyle dolaştığınız ama bula bula bir adet bulduğunuz; kafelerinde eğlenceli kalabalıkların oturduğu; bir meydan bulduğunuzda içinizi ferahlatan; meydan bulamadığınızda romantizme iten fikri hür, irfanı hür insanların kenti Amsterdam.

Hakkında çok şey söylenebilecek bir kent burası. Ama en son söylenmesi gereken nedense hep ilk söylenen kent de aynı zamanda: Kuzey’in Venedik’i.

Bol kanallı olmalarından gayri bir benzerliği olmayan ve üstelik her ikisi de birbirinden güzel bu iki kenti birbirine böylesine benzetmek haksızlık.

Amsterdam’a uçakla giderseniz; ve de yolunuz kentin üzerinden geçerse kentin cetvelle çizilmişçesine düzgün çizgilere sahip olduğunu görürsünüz. İşte Venedik ile karşılaştırılan kanallar bunlardır. İçten dışa yarım altıgen formu verilmiş bir hali vardır bu çizgilerin. Sanki denize atılan taş, halka halka yerine altıgen dalgalar yaratmış gibidir. Bu benzetme çok garip kaçmıyor Amsterdam için. Çünkü bir su terazisi konulmuş da düzleştirilmiş gibi duran arazi aslında sulak bir bölgeymiş.

KURU TOPRAKLAR

Kenti adım adım gezerken Hollandalılar’ın (Dutch) ne büyük bir mucizeye imza attığını anlıyorsunuz. Amsterdam’ı tabiri uygunsa iç içe halkalar biçiminde tarayan kanallar neredeyse mükemmel bir biçime sahip. Mükemmelliğini yaralayan tarafı ise kentin başka bir özelliğini açıklıyor. Yukarıdan bakıldığında altıgenler kuzey yönünde deniz tarafından yutulmuş gibi duruyor. Bu durum Amsterdam’a adını veren baraj olmasa kentin sular tarafından yutulacağını simgeliyor sanki.

Su Amsterdam’a hayat verirken, bölgeye yerleşenlere zorlu bir sınav hazırlamış. Amsterdam, adını şehrin güney doğusundan gelip Kuzey denizine dökülen “Amstel” nehrinden alıyor, “dam” ise “baraj” anlamına geliyor. Yani kentin adı “Amstel Dam”ın kısalmış hali. Amstel nehrinin adı da Hollandaca “ame” olan su ve “stelle” olan kuru toprak kelimelerinden türetilmiş. Kuru toprak sözü sizi yanıltmasın bölge eskiden bildiğiniz bataklıkmış. Islak toprak Hollandalılar’ın yoğun emeğiyle kurutulmuş.

BALIKÇI KÖYÜNDEN METROPOLE

Amsterdam 12’nci yüzyılın sonlarında kurulmuş. Başlarda küçük bir balıkçı köyünün olduğu alan, Hollanda’nın Altın Çağı’nda yani 17’nci yüzyılda kanallarla ıslah edilerek ülkenin merkezi haline gelmiş. Amsterdam, çoğunlukla Kuzey’in Venedik’i olarak anılır. Venedik kadar olmasa da kanalların biçimlendirdiği bir kent Amsterdam. Tıpkı Venedik gibi temelleri yumuşak toprakta olan Amsterdam evleri zamanla eğilip bükülüyor, çoğu kapsamlı destekleme çalışmaları ve restorasyonlarla ayakta duruyor.

Amsterdam coğrafi koşulları nedeniyle kendine has bir mimari yapı geliştirmiş. Kanal boylarınca her biri bir başka “şirinlik muskası” evlere bakarak geziniyorsunuz. Kent ilk kurulduğunda evler bataklık koşullarına uygun olarak gövdesi ağaçtan ve damı sazdan imal edilirmiş. İnsanlar yiyeceklerini su baskınlarından korumak için çatı katlarında tutarlarmış, sudan uzaklaşmak için ve de kışları damlarda biriken karların damları çökertmemesi için damlar bugünkü sivri ve yüksek biçimini almış. Hemen hepsinin tepesinde bir çengel bulunuyor. Bu çengeller evlere eşya taşımak için kullanılıyorlar. Çünkü bu evlerin bir ortak özelliği de cephelerinin oldukça dar olmaları. Sonuçta merdivenleri o kadar dar ki büyücek bir eşyayı merdivenlerden taşımak mümkün değil. Ev kurulabilecek kuru toprağın çok zor elde edildiği bir kentte cephelerin geniş olması beklenemezdi zaten.

Amsterdam’da toprak gerçekten pahalı. Ama pahalı oluşunun tek nedeni kuru toprağı elde etmenin güçlüğünden değil sadece, Amsterdam’ın tarih boyunca günden güne artan ticari ve coğrafi önemi de eklenince fiyatlar tırmandıkça tırmanmış.

KENTİ VE KÜLTÜRÜ KORUMAK

Kentin önem kazanması süreci 14’üncü yüzyılda Amsterdamlı balıkçıların yakaladıkları balığı bozulmadan saklamada yeni bir yöntem geliştirmeleriyle başlamış. Daha sonra bir liman kenti olarak gelişmiş; çünkü Hamburg’da üretilen bira Amsterdam limanından dünyaya dağıtılmaya başlanmış. Zenginlik istila tehlikesini de doğurmuş. Mesela 16’ncı yüzyılda İspanyollar saldırmış kente. Ancak kentte gelişen hoşgörü ortamı da bu istila sonrasında gelişmiş. Ticaretin bekası için kente gelen her tüccara ve gemi mürettebatına konukseverlik göstermenin gerektiğini anlamış Amsterdamlılar. 500 yıl önce atılan hoşgörü tohumları yeşermiş ve hızla serpilmiş kentin bereketli topraklarında. Kent kültürünü böyle oluşturmuş ve olduğu gibi korumaya çalışmış. Bu nedenle hâlâ keyif veren madde tüketiminin yasak olmadığı bir kent Amsterdam; limana gelen denizcilere hizmet veren genelev bölgesi de hâlâ korunuyor. Hatta hayatkadınlarının heykeller dikilerek onurlandırıldığı bir kent Amsterdam.

Koruma içgüdüsü, “Ben mi yanılıyorum yoksa bu binalar eğri mi” hissiyle dolaştığınız kanallara bakan binalar için de işlemiş. Kendilerine has mimari stilleriyle ünlü Amsterdam evlerinin birçoğu ciddi restorasyon çalışması sonucu ayakta...

ÜNLÜ MEYDANLAR, ÜNLÜ RESSAMLAR

Kanalların hepsi birbiriyle bağlantılı. Kanalların işlevi kenti su baskınlarından korumak. Kanallarda yükselen sular sürekli denize pompalanıyor ve su seviyesi sürekli olarak düşürülüyor. Yani Amsterdam’ın ayakta kalma çabası hiç durmadan devam ediyor.

Böyle kanallarla ve dar sokaklarla dolu bir kentte sizi en çok şaşırtacak şey geniş meydanlar olsa gerek. Kanal boyunca dar kaldırımda yürürken birden önünüze çıkıyor bir tanesi; ezberiniz bozuluyor. Bu geniş meydanlardan biri ve en ünlüsü tabii ki Dam Meydanı. Bu meydan adından da anlaşılacağı üzere aslında bir baraj. Amstel ırmağının taşmasını önlemek için 1270 yılında inşa edilmiş dolgu bir baraj bu. Aynı zamanda Dam barajı Amstel’in iki yakasını biraraya getiren ilk insan yapımı yapı. Daha sonra üzeri düzleştirilerek meydan haline getirilmiş. Nieuwe Kerk (Yeni Kilise), Kraliyet Sarayı, Madame Tussaud Müzesi ve Ulusal anıt Dam meydanının etrafını çeviriyor. Leidsplein meydanı diğer ünlü bir meydan. Kente gelen çiftçiler, kentin dar sokaklarında kullanamadıkları at arabalarını bıraksınlar diye 17’nci yüzyılda oluşturulan  park alanı daha sonra medyan olarak kullanılmaya başlanmış. Amsterdam’ın üçüncü büyük meydanı ise ünlü Hollandalı ressam Rembrant ile tanınıyor. Rembrantplein 19’uncu yüzyıla kadar yağ pazarıymış. Pazar kaldırılıp alanın ortasına heykeli konulunca meydan onun adıyla anılır olmuş. Ama dikkat Rembrant müzesini burada aramayın çünkü her ne hikmetse büyük üstadın evinin bulunduğu meydan Waterlooplein olarak adlandırılıyor.

Konu müze ziyaretlerine gelince, Amsterdam’ın sanat konusunda çok zengin bir müze koleksiyonu olduğunu hatırlatmak gerek. Ünlü Anne Frank müzesi, Lale müzesi, Amsterdam Tarih müzesi, Stedelijik, Amstelkring kent içinde yer alıyor. Diğer Hollandalı büyük ressam Van Gogh’un müzesi, Hollanda’nın en büyük ve Avrupa’nın sayılı büyük müzelerinden Rijksmuseum ise kentin güney batı girişinde kanal bölgesinin hemen dışındaki laleleri ve çeşit çeşit çiçekleriyle ünlü Wondelpark’ın hemen yanıbaşında Müze Meydanı olarak adlandırılan bölgede bulunuyor.

SÜKUNETLE EĞLENEN KENT

Sanat hayatı renkli Amsterdam’ın ama eğlencesi de az değil. Kafe, bar, restoran bakımından çok zengin bir kent. Gece kulüpleri, canlı müzik mekanlarının yanı sıra tiyatro, klasik müzik, caz müzik konserleri de bolca yapılan etkinlikler. Hızlı gece hayatına karşın beklenmeyecek kadar da sakin bir yer aslında. Özellikle kentin 19’uncu yüzyılda işçi mahallesi olan Jordaan, tam bir inziva bölgesi.

Amsterdam’ı gezmeye buradan başlayabilirsiniz. Jordaan’dan merkeze doğru iç içe geçen Prinsengracht, Keizergracht, Herengracht ve Singel kanallarını sırayla takip ederek yapılacak bir gezi, ister kanal üzerinde teknelerle, ister kente hemhal olmak için adım adım ya da ister tam da bir Amsterdamlı’nın yapacağı gibi bisikletle yapılsın fark etmez; Amsterdam’ın ne denli konuksever bir kent olduğunu gösterecektir size. Hele bir de kaybolmayı başarırsanız bu dar sokaklarda, değmeyin keyfinize; artık her sokak, her bina, her meydan, kafe, bar, köprü farklı bir tat verecektir.
Bugün 4 ziyaretçi (4 klik) kişi burdaydı!


Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol